BEYPAZARI'NDAKİ KONAĞIM
Sevgili okurlarım ,sizlere 200 sene önce yaşadığım konağı takdim ediyorum.
Çok ilginizi çekeceğini düşündüğüm bu konakta
İlk olarak tabiki hobi odamdan başlıyorum anlatmaya...
Dikiş nakış işlerimi bu odada, bu makine ile yapardım.
Yaptığım işleri tüm Andolu'ya pazarlar , ak akçeler kazanırdım.
Sırf dikiş dikmekle kalmaz
ıhlamur ağacından yapılmış baskı kalıplarımla , örtülere
türlü türlü desenler uygulardım..
Çocukları oyalamak için her akşam Hacıvat Karagöz oynatırdık ,
konağın bir köşesinde...
Ehh ozamanlar ne televizyon var ne internet .
Bunu da yapmasak konak başımıza göçecek
Düzenli ,tertipli mutfağım:
Gördüğünüz gibi her şey yerli yerinde,kaplarım kacaklarım ışıl ışıl.
Banyo önü: Tüm dekorasyonu ile bizzat ilgilendim
Kazandığımız ak akçeleri oturup kendimiz yemezdik.
Konaktaki bu ocakta kazan kazan yemek pişerdi,
pişenlerdende fakire fukaraya dağıtrdık.
İhtiyaç sahipleri mahçup olmasın diye şöyle bir döner dolap yaptırmıştık.
İnsanlar gelip kapıyı tıklar, kaplarını bırakır, mutfak tarafında doldurulan
kap ,döner dolap sayesinde sahibine dolu olarak verilirdi.
Kimse kimseyi görmezdi.İşte böyle düşünceli ve
alçakgönüllüydük biz.
Ahh pek bi gençtik o zamanlar , ne güzel günlerdi....
...........................................................................................
Beypazarı gezimizdeki en çok etkilendiğim YAŞAYAN MÜZE'yi
sizlere yaşayarak anlatmak istedim.Yukarıda rollerini çaldığım
tiftik tüccarı olan Ali Bey ve eşi Fatma Hanıma ait olan bu konak ;
Yaşayan Müze adı altında sergileniyor.İçerisinde Beypazarı 'nın
kültürü ve geçmişi ile birlikte.
.........................................................................................
Evet arkadaşlar bu hafta aniden verdiğimiz bir kararla
Beypazarı'nda bulduk kendimizi.
6 saat süren yolculuktan sonra çocuklarında verdiği yorgunlukla
yerleştiğimiz otelde hemen istirahata geçtik .
Ertesi günü ise sabah erkenden yollara düştük..
Annem ve babamın da bize eşlik ettiği gezide ,
daha ilk adımlarımızda anlamıştık buradan ne çok keyif
alacağımızı...Öyle de oldu zaten.Çok beğendik çok etkilendik.
Ama bunu size nasıl aktaracağımı nereden başlacağımı bilemedim.
Yazmaya başlar başlamaz sizleri müzeye sokuşumda bu yüzden oldu .
Bu altta gördüğünüz müze ise Mihrimah Sultan ve Rüstem Paşa tarafından
yaptırılmış.O devirdeki hamam kültürünü anlatıyor.
800 senelik Sultan Alaaddin Camii si
Aşağıdaki resim ise pansiyon olarak işletilen bir konak.
Günümüz şartlarına uygun ve kendi doğal yapısı
bozulmadan restore edilmiş ve tertemiz....
Gözüme ilişen bazı güzellikler
Beypazarı denilince alışverişsiz olur mu
Hevesle aldğım toprak kaplarım.
Ne heves ki eve gelesiye iki yumurtayı kırıp sürüverdim fırına
Missss...
Gelelim en sevdiğim bölüme:
Şunların güzelliklerine bir bakın.Tüm Beypazarı bunlarla dolu,
O kadar cezbedici ki almalara doyamadım.Sarımsağı bile dilim dilim yapıp kurutmuşlar..
( Şu açık renk olan.Diğerleri ise ,domates kurusu, sebze kurusu dut kurusu, narçiçeği kurusu.
ehh bu kadar kuru olunca yaptıkları gevreğe de KURU adını vermişler demek -sol üs küşedeki- )
Hemen eve dönüp bunlarla yemek yapasım geldi inanın..
Tabi bunların güler yüzlü,sempatik satıcılarını yazmadan geçemeyeceğim.
Ne kadar güzel esnaflar bir görseniz.Ne ilgilerini eksik ediyorlar,ne de fazla sıkıyorlar.
Fiyatlar da oldukça cazip olunca hal aşağıdaki gibi oluyor:)
Bu da tezgahda ki görüntüleri
Beypazarı bir sayfa yazı birkaçfotoğraf ile anlatılacak bir yer değil kesinlikle.
Bir gün fırsatını bulduğunuzda mutlaka gidin derim ben.
Ayrıca Beypazarı görsellerine incelerken rastladığım Ne Desem Beğenirsin de
sevgili Bahar'ın hazırladığı
burada o güzelim gezi yazısını mutlaka okuyun.